Ülkede çok
kişi sevmez ve burada adını geçiriyorum diye rahatsız olanlar da olacaktır
fakat Aziz Nesin, son röportajlarından birinde, dünyada fetişizmin hızla
yayıldığına ve gelecek zamanlarda tehlikeli bir hal alacağına dikkat
çekmekteydi. Evet bir dönem “fetişizm” sık duyduğumuz bir kavramken şimdilerde
her yanımız fetişizmle doldu ama adını duyan yok. Her yerden fetişizm
pompalanıyor, insanlık batıl bir yere doğru hızla gidiyor fark eden yok.
Astrolojisinden, numerolojisine, otolojisinden çöpolojisine neler neler “sağdan
soldan donatıyor” hesaplayamaz olduk.
Günümüz insanının,
aşırı (dijital ya da değil) uyarana maruz kalıp dikkatinin dağılmasıyla oluşan kırılgan
psikolojisi; sömürülmesi eskiye nazaran daha kolay bir alan açtı. Kapitalizm de
elbet; Netflixiyle, sosyal medyasıyla osuyla busuyla bu yumuşak karnı deşerek
parapsikolojik şiddeti pompalama yoluna gitti.
Kendine ekmek
çıkarmak için yola çıkan bu mecranın temelde 2 zaafımızı kullandığını
düşünmekteyim. İlki kolaya kaçma arzumuz. Çözüm arayıp bulamadığımız-bunaldığımız
durumlara hap (hap derken ilaç değil) dizilimiyle, frekans yükseltmesiyle,
olumlamasıyla, çözümlemesiyle.. pratik-kolaycı yollardan bi doz alıvermeyi
sunması.
İkincisi kesin
sonuç vaad edildiğinden umuda tutunma arzumuz. Hiçbir bilimsel veriye dayanmadan
ve dahi kullanılan yöntemlerin neticeleri ölçülemeden adeta falcı gibi sihirli
bir sonuç elde edileceğini pazarlanması. Zamanı ve enerjisi kalmayan, kolaya
kaçmaya meyilli günümüz insanı için ne eğlenceli-sevimli yollar değil mi?
Oysa psikiyatri-psikoloji
yani bilime dayanarak yol çizmeye çalışan taraf nasıl sevimsiz durmakta. Çünkü tavsiye,
umut, teselli vermeksizin sizi kendi korkunç (!) gerçeklerinizle yüzleştirmeye
itmekte. Bu yolun meşakkatli olması, zaman harcayarak, emek vererek gidiliyor
olması da cabası. Elbet bu alanın da erişemediği, hala açıklamakta zorlandığı
karanlık noktalar olacaktır çünkü nesne insan fakat hedef günü kurtarmalık
planlar olmadığından araştırması, deneyi hiç bitmez ki bu tarafı güven verici kılan
da budur.
Bilimin henüz
erişmediği bu belirsiz alanda dolanıp durmanın birey açısından en büyük
sakıncası birilerinin yöntemlerinin deneme tahtası olup onlara para
kazandırması. İkincisi ki bence en büyük sakınca burada yatıyor rasyonel karar
almakta ve gerçekleri görmekte zorlanılması, hak ile batılı karıştırması. Bu ikinci
durumun uzun vadede toplumsal sıkıntıları görülebilir kanaatindeyim.
“Aa bana iyi
geldi şekerim amma da abarttın” diyenlere bu saçmalıkların içinden geçmiş
birisi olarak üzülerek söylüyorum ki plasebo etkisini satın alıp duruyorsunuz. O
onu öneriyor ‘işinin ehli’ diyerek, diğeri berikisini. Böylelikle seni sonsuz plasebo
sarmalına çektiklerinden iyi geliyor canım demekte sen de haklısın fakat o
durumda da tuttuğun yolu hiiiç bırakmamanı tavsiye ederim çünkü bıraktığın anda
altına kaçırdığının farkına varırsın.
*Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın "..Verdiler mi, aldılar mı bel olmaz" dizesinden esinlenerek "Dizdiler mi düzdüler mi bel olmaz" diye sormak istedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder