13 Mayıs 2020 Çarşamba

Nasıl kurtulur?


 

 
“Bir çağın vicdanı olmak isterdim; bir çağın, daha doğrusu bir ülkenin. İdrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim.”   Cemil Meriç
 
Özü nedir bu kahroluşun diye pek çok kere düşündüm. Vardığım yer özü siyaset, özü bizim ülkemizde siyasetin nasıl anlaşıldığı olmuştur. Siyaset basit manasıyla seyislik etmek, idare etmektir. Çok daha derinini bilmek isterseniz Tanilli Hoca’yı okursunuz. Bizde pratikte kullanılan manası ise memleket idare etmek, memleket idare edenlerin yahut etmeyenlerin tarafında saf tutmaktır. Bilinmesi gereken ve Batı’da vücut bulan manası nedir? Çözüm üretme sanatı. Mikro olarak insanın kendi hayatındaki sorunlarla başa çıkma yöntemidir, bunlara çözüm bulabilmesidir, makro anlamda da devletlerin karşılaştıkları sorunlara çözüm yaratabilme halidir. Dolayısıyla siyasetten en uzağımız bile siyaset yapıyoruz günlük yaşamlarımızda. Peki durum bu kadar basitken nasıl oluyor da korkunç şekilde politik olarak ayrışabiliyoruz?
 
Batı doğru algılamışsa onlara bakmakta fayda var. Onlarda Aristo’yu, Platon’u,  Marx’ı bilmeyene entelektüel demezler. Ama bu büyük adamların fikirleri üstüne siyaset inşa edene de bi taraflarıyla gülerler. Aristosu, Platonu şusu busu Antik Yunan’a aittir, Marks’a da hayran olup Marksizm temelli bir devlet kuralım demezler. Aslolan insanın mutluluğudur ve bu yolda çözümler geliştirmektir çünkü. Sartre ve Fransa örneği konuya daha çok açıklık getirebilir belki. Sartre mevcut Fransız sitemine karşı bir politik duruş sergilemiştir. Fakat yarattığı felsefi düşün öyle kuvvetlidir ve değerlidir ki, “Sartre da ufaktan devletin altını oyuyor, biz buna kısa yollu bir çeki düzen verelim” denmemiştir, tam tersi Sartre’a Fransız düşüncesine katkısı olsun, felsefeye katkı Fransa’dan olsun gözüyle bakılmıştır. Ha bir de şu var Fransızlar elbet Sartre’ın düşüncelerinden etkilenip, politikleşmişlerdir fakat “parti kur da senin yanında saf tutalım, ülkeyi değiştirelim” saçmalığına girmemişlerdir elbet  :) Bizdeki yanılgı işte tam da burada başlar. İdealar üzerine siyaset kurmakta. Mevcut olana onsuz, bunsuz çözüm bulunmaz, bir fikre ya da öğretilene sadık olmadan yola girilmez, aklın başka türlüsünü söylese, vicdanın başka türlüsünü istese bile. Biri Nazım’ı sever delicesine, diğeri Necip Fazıl’ı oturtur karşısına. Sanki biri Türk diğeri de gavurdur. İkisi de Türk edebiyatını sallamıştır oysa. Taparcasına savunup, politik duruşlarına ekledikleri şairlerin tırnağı olabilecek g.tlerinin olmadığını da görmek ayrı bir üzüntüdür.
 
“Hasmın karıncaysa merdane takın” demiş ya Pir Sultan bir korona geldi ki hepimiz allak bullak olduk. Konfor alanlarımız kısıtlandı, konfor alanlarımıza zeval gelecek diye aklımız yerinden çıktı. Peki ya bu ismini söylediğim büyük adamlar..  Bırakın konfor alanını bir ömür çile çekmişler, hayatlarını oradan oraya sürülerek, acılar içinde fakat yılmadan geçirmişlerdir. Sana da birini savunup diğerini yermek mi düşmüştür, yoksa ikisini de bağrına basmak mı? Siyasi algılarını kırıp doğru sözü kimin ağzından çıktığına bakmadan kabul etmek mi daha dinlemeden linç etmek mi? Senin siyasi geleneğine (bu da bizim ülkeye özgü bir öbek, okumakla falan edinilen bir birikim değil, babadan oğula geçen, eşten dosttan devşirilen bir zırva) ters bir şey söyledi diye düşmanlık beslemek mi? Hor görmek, aşağılamak, dışlamak mı? Senin alın al kardeşim de hoşgörünü ve tahammül sınırını bi zahmet zorlasan hani..
 
Nihayetinde bizim kafamızı “izm”lerle, oncu buncu düşüncelerle doldurup politik dimağımızı kirlettikleri için siyaseti ve ülkeyi bunlardan bağımsız düşünemiyor, bize dayatılan politik algının dışına çıkıp da temiz kafaları devreye sokamıyoruz. Ama umudum odur ki gelen -hani kafalarını telefonlarından kaldırmıyorlar diye eleştirilen- nesil var ya bizlerle benzer yanılgılara düşmeyecekler. Çünkü çok hassaslar, çok sevgi dolular, politik değil insani değerlerinden etrafında birleşiyorlar, politik doğruları değil ortak doğruları seviyorlar. Kimisi sanatla, kimisi mizahla, kimisi bilimle, kimisi de teknolojik aletlerle bozmuş kafayı; çiçek çiçekler, güzeller. Biz ve bizden önceki nesillerin politik kabullerini, politik önyargılarını sittin sene değiştiremezsiniz de ‘Asiye’yi bu çocuklar kurtarır’* isteğimce. Kalın sağlıcakla.
 



 

*1969 tarihinde kaleme alınmış ve 2 kez sinemaya uyarlanmış Vasıf Öngören’in “Asiye Nasıl Kurtulur?” adlı tiyatro eseri.